Bugünkü yazımda F1 tarihinin üç büyüklerinden olan McLaren takımının tarihine değineceğim. Formula 1’in demirbaşlarından olmuş bu takım her seferinde tepede olmayı bir şekilde başarıyor.
Kuruluş (1966-1975)
1963 yılında Yeni Zelandalı bir yarış pilotu olan Bruce McLaren, McLaren Otomotiv grubunu kurdu. 25 yaşında bir otomotiv şirketi ve takım patronu olarak aynı zamanda 60’ların motorsporları dünyasında adından söz ettiren bir pilottu. Takım Formula 1’e 1966 yılında girdi. İlk galibiyet 1968 Belçika’da geldi. 1968-1982 sezonları arasında takım Ford-Cosworth motorunu kullandı.
1970 yılında Goodwood pistinde test sürüşü yaparken araçtaki aeronun kaybolması sonucu sürüklenip bayrak istasyonuna çarpan Bruce McLaren 32 yaşında aramızdan ayrıldı. Ölümünün ardından takım ve şirket kız kardeşleri Pat ve Jan McLaren ve karısı Patty McLaren, ilerleyen yıllarda ise kızı Amanda McLaren tarafından yönetildi.
70’li yılların başında galibiyetler alan takım 74 yılına geldiğimizde Lotus’tan 1972 yılının dünya şampiyonu Emerson Fittipaldi’yi takıma kattı. 1974 sezonunda McLaren, Ferrari ile birlikte en iyi araca sahipti. Clay Regazzoni ve Fittipaldi arasında son yarışa kadar giden şampiyonluk mücadelesi vardı. Son yarış olan ABD GP’de Fittipaldi, dördüncü oldu ve Regazzoni’nin 3 puan önünde şampiyon oldu. Takım o sene markalarda da ipi göğüsledi. 1975 senesinde Ferrari, McLaren’den daha iyiydi ve Lauda şampiyon oldu.
Büyük takım olma seneleri (1976-1992)
1976 senesinde takımdan ayrılan Fittipaldi’nin yerine James Hunt’ı getirdi McLaren. Bu imzayla McLaren takımı çok eleştirildi. Kafasına göre takılmayı seven Hunt, zor koşullarda kendi arabasıyla yarışmaya başlamış ve Mini Cooper serilerinden sonra Formula 1’e yeni ayak basmıştı. 1976 sezonu F1 tarihinin en önemli sezonlarındandır. Filmlere de konu olmuştur. Niki Lauda ve Ferrari sezona iyi başlamıştı. 30 puan farkla şampiyonada lider konuma gelmişti Lauda. Hunt sadece Fransa ve İspanya’da kazanmıştı. Almanya GP’de Lauda ölümden döndü. Motorsporları tarihinin en büyük dönüşlerinden birini yaptı diyebiliriz. Lauda’nın hastanede geçirdiği 2 yarışta Hunt ipi göğüsledi, Lauda döndükten sonra Hunt iki yarış daha kazandı. 3 puan farkla son yarış olan Japonyaya gidildi. Japonya’da başrolde yağmur vardı. Lauda yarıştan güvenlik gerekçesiyle çekildi. Hunt’a şampiyonluk için 3.lük gerekiyordu. Lastik patlatan ve pite yanlış çağırılan Hunt tüm aksaklıklara rağmen muazzam bir yarış çıkardı ve kendini podyuma atarak McLaren’e tarihindeki 2. pilotlar şampiyonluğunu getirdi. Markalar şampiyonluğu ise Ferrari’ye gitti.
1977’de ise takım son senelere nazaran daha güçsüzdü. Önümüzdeki birkaç sene böyle geçecekti McLaren için. Sürekli yarış kazanıp podyum yapmaları ise onların her şeye rağmen büyük bir takım olduğunu gösterdi. 1982’ye kadar durum bu şekildeydi.
1982’e geldiğimizde ise, Ron Dennis, zamanın motorlarının aksine turbo çağına uyacak olan motorları TAG ve Porsche ikilisine yaptırdı. Motorlar aslında Porsche motoruydu, ancak üstündeki marka TAG’dı. McLaren TAG takımı 82 ve 83’te zaferler elde etse de başarılı olamadı. Ancak 84 yılında motorlarındaki beklenen değişim meyvelerini verdi. Prost ve Lauda ikilisi sezonu domine etti. Lauda, Prost’un yarım puan önünde şampiyon oldu. Bu tüm zamanların en az farkıydı. McLaren 2. kere markalar şampiyonu olmuştu. Lauda ise emeklilikten dönüp şampiyon olmuştu. 1985’te de aynı dominasyon vardı. Bu sefer Alain Prost ipi göğüslemişti McLaren’de. McLaren üçüncü kere markalar şampiyonu olmuştu. 1986’da ise Williams-Honda ile mücadeleye girmişti McLaren, Lauda’nın yerine gelen Keke Rosberg, arabayla anlaşamazken, Alain Prost yine muhteşem bir sezon geçirmişti. Alain Prost son yarışta Nelson Piquet’in önüne geçerek şampiyon oldu. Ancak McLaren, markalar şampiyonasını Williams’a kaptırdı. 1987 senesinde ise McLaren, Williams ile yarışamadı.
1988 yılında efsanevi McLaren-Honda birlikteliği başladı. Ron Dennis, Prost’un gazlamasıyla, genç yetenek Senna’yı takıma kazandırdı. Senna ve Prost 16 yarışın 15’ini kazanarak eşine az rastlanan bir dominasyon kurdular. McLaren 4. kere markalar şampiyonu olurken, gergin bi sezon geçiren Senna ve Prost ikilisinden Senna ilk şampiyonluğunu kazandı. 1989 yılında turbo motorlar yasaklandığında, Honda, McLaren’e V10 motoru sağladı. McLaren 5. kere markalar şampiyonu oldu. Pilotlar şampiyonasında ise Senna ve Prost ikilisi nefesleri kesti. Japonya GP’de o meşhur kaza yaşandı ve Senna diskalifiye edildi. Prost böylece 3. şampiyonluğunu kazandı. 1990 sezonunda ise Ferrari, McLaren’e daha yakındı ancak yine bariz bir dominasyonu vardı McLaren’in. McLaren 6. kere markalar şampiyonu olurken, yine Japonya’da akıl almaz bir kaza yaşandı. Senna ve Prost yine yarış dışı kaldı. Bu sefer kimseye ceza çıkmadı ve Senna şampiyon oldu. 1991 senesine geldiğimizde Prost, “Artık, Ayrton ile yarışmak imkansız” açıklamasını yaparak, takımdan ayrıldı. Ferrari’ye giden Prost’un yerine Berger ile yarışan McLaren için rahat bir sezondu 91. Senna 3. şampiyonluğunu yakaladı. McLaren’in ise yedinci markalar şampiyonluğu gelmişti. 1992 senesinde ise Williams, McLaren’i yakalayarak, geçti. Nigel Mansell şampiyon oldu. McLaren’in de dominasyonu bitti.
İlk Kaybolan Yıllar (1993-1996)
Honda’nın spordan çekilmesiyle, McLaren’in dominasyonu ve güçlü dönemi de son bulmuş oldu. Motor arayışına giren takım Ford ile anlaştı. Senna birkaç yarış kazansa da araç güçlü değildi. Williams ve Prost ikilisi şampiyon olurken, Senna 94 sezonunda Williams ile anlaştı. 1994 sezonunda ise hem Lamborghini hem de Peugeot motorunu kullanan takım, kötü bir sezon geçirdi. Takıma Senna’nın yerine gelen Mika Hakkinen ise iyi bir görüntü çizmişti.
1995 sezonunda ise efsanevi McLaren-Mercedes birlikteliği başladı. Yarış kazanamayan takım Mercedes ile birlikte uzun vadeli çalışmaya bakıyorlardı. 1996 sezonunda Coulthard ve Hakkinen yine galibiyetsiz bir sezonu geride bıraktı.
Hakkinen, Mercedes, Gümüş Arabalar (1997-2002)
Üç senelik galibiyet açlığını sezon açılışını kazanarak söndüren McLaren, artık geri dönmüş, Hakkinen ile birlikte şampiyonluklara oynayacak bir takım kurmuştu. Hakkinen ve Coulthard sene içinde birkaç yarış daha kazandı. Ağustos ayında takıma son yılların dominant gücü olan Williams’tan Adrian Newey’i teknik ekibe kattı McLaren. 1998 senesi için hem Mercedes hem de McLaren hızlı bir araba ortaya çıkarmayı başardı. 98 sezonunun ilk 6 yarışının 5ini kazandı McLaren. Schumacher ile müthiş bir kapışmaya giden Hakkinen, sezonun sonunda ipi göğüsledi ve kariyerinin ilk şampiyonluğunu kazandı. Markalar şampiyonasında ise McLaren tarihinin 8. şampiyonluğunu kazandı.
1999 sezonunda ise yine çok çekişmeli bir sezon başlangıcı seyrettik. Ancak İngiltere GP’de ayak kıran Schumacher, 6 yarış kaçırdı. Durum böyle olunca Irvine ile rekabete giren Hakkinen, çok fazla da zorlanmadan şampiyon oldu. Bu McLaren’in 11. pilotlar şampiyonluğuydu. Ancak Coulthard’ın kötü performansı ve aracın sorunları yüzünden markalar şampiyonası Ferrari’ye gitti. 2000 sezonunda ise yine çekişmeli sezon seyrettik, McLaren 7 yarış kazanarak Ferrari’ye rekabeti götürdü. Ancak sezon sonunda sevinen taraf Schumacher ve Ferrari idi. Bu sezondan sonra McLaren güçten düştü ve meydan Ferrari’ye kaldı.
2001’e geldiğimizde Hakkinen puan durumunda Coulthard’a geçildi ve sezon sonu emeklilik kararını açıkladı. 2002 sezonunda McLaren’in ezeli rakibi Ferrari, 1988 sezonunda McLaren’in elde ettiği rekoru egale etti. Ancak kıramadı. 2002 Monaco GP’i tüm zorluklara rağmen kazanan Coulthard, Ferrari’nin rekoru kırmasını engelledi.
Dayanıklılık ve kaçan şampiyonluklar (2003-2008)
2003 sezonunda Raikkonen ve Coulthard yarışlar kazanarak başladı. Ancak sezon boyu sağlanamayan dayanıklılık istikrarı McLaren’in önündeki en büyük engeldi. Raikkonen ve Schumacher son yarışa kadar sürdürdü şampiyonluk yarışını ancak sezon sonu gülen taraf kırmızılardı. Buz Adam’ın F1’i taktığı yıllarda birden fazla şampiyonluk kazanamaması da bir hayli üzücü. 2004’de ise Ferrari yenilmezdi. McLaren’de araçtan istediği verimi alamamıştı. Tek galibiyet, Raikkonen ile Spa’da gelmişti. 2005 yılında Coulthard yeni kurulan Red Bull’a giderken takım Juan Pablo Montoya’yı kendisine bağlamıştı. 2005 sezonunda güçten düşen Ferrari yerine McLaren’in karşısına çıkan engel Renault’tu. McLaren’de Montoya ve Raikkonen 10 yarış kazandı. Ancak rakiplerden ziyade McLaren’in önündeki engel yine kendisiydi. Dayanıklılık sorunları yine başa belaydı. Alonso ve Renault, Raikkonen’i geçerek şampiyon oldu.
2006 ise McLaren-Mercedes’in en kötü yıllarından biriydi. JPM, ABD GP’den sonra NASCAR’a gitti. Pedro de la Rosa ile Raikkonen galibiyetsiz bir sezonu geçirdi. Raikkonen dayanıklılık sorunlarından bıkkınlığını 2006 Monaco GP’de yolda kalınca direkt kendi yatına giderek göstermişti. Bu hareket, McLaren ile Kimi arasındaki ipleri kopardı. Raikkonen 2007’de Ferrari’ye katıldı.
2007 için takıma son iki senenin dünya şampiyonu Alonso ve gelecek vaat eden Hamilton ile anlaşan McLaren, çok güçlü bir sezon geçirdi. Ancak, takım içi gerginlik, Alonso ve Hamilton’u şampiyonluktan etti. Son yıllarda olduğu gibi McLaren yine kendini yiyip bitirdi. Takımın kendisi bir problem olmuştu. Zaten “Spygate” mevzusuna hiç girmiyorum. O başka bir yazının konusu. Hem markaları hem de pilotları Ferrari’ye ve Raikkonen’e kaybeden McLaren, artık bundan yorulmuştu.
Bu krizden çıkmak için ellerinde çok genç ve çok yetenekli bir pilot vardı. McLaren’de takımı bu genç adamın üstüne kurdu. Tarihin ilk çaylak şampiyonu olmayı kılpayı kaçıran Lewis Hamilton şampiyonluk için Ferrarilerin karşısına dikilmişti. Alonso’dan boşalan koltuğa ise Heikki Kovalainen geçmişti. Kovalainen düşük performans gösterdi ve markalar şampiyonasında Hamilton’u yalnız bıraktı. Hamilton ve Massa, son yarışın son turunun son virajına kadar eşi benzeri görülmemiş bir şampiyonluk yarışına girdi. Hamilton takımının makus talihini son virajda sorun yaşayan Glock’u geçerek değiştirdi. Bu McLaren’in 12. ve -şu ana dek- son şampiyonluğuydu.
İstikrar problemi (2009-2014)
2009 yılında vasat bir araç çıkaran McLaren, hiç rekabetçi değildi. Ona rağmen Hamilton yine de bir yarış kazanmıştı. Bu sezon aynı zamanda efsanevi takım patronu Ron Dennis’in de McLaren’deki son sezonuydu. 2010’a geldiğimiz de performans gösteremeyen Kovalainen yerine son şampiyon Button’ı getirdi. Button ve Hamilton ikilisi toplamda 5 yarış kazandı ancak takım hem Red Bull’un hem de Alonso’nun arkasında kaldı. 2011 ve 2012 de bu şekilde geçecekti. Sürekli potansiyelini gösteremeyen McLaren kendi son kullanma tarihini doldurdu ve 2013’e pek de iyi olmayan bir araç çıkardı.
Hamilton’u da Mercedes’e kaybeden McLaren, yerine yine genç ve potansiyelli Perez ile doldurdu. Ancak Checo Perez bir Hamilton etkisi oluşturamadı. Takım yarış kazanamadan sezonu bitirdi. 2014 sezonunda Perez yerine yine genç ve potansiyel vaat eden Kevin Magnussen’i getirdi takım. Magnussen ilk yarışında podyuma çıksa da devamı gelmedi.
İkinci Kaybolan Yıllar (2015-2018)
2015 yılında zamanın efsane ortaklığı McLaren-Honda büyük bir heyecanla geri dönmüştü. Takıma Button’ın yanına McLaren macerası kısa süren, içinde ukde kalan Fernando Alonso getirildi. Büyük bir heyecanla sezona giren McLaren için sezon çok büyük bir hüsran olacaktı. Takımın F1’e girdiği 1966 yılından beri geçirdiği en kötü sezonlardan biri olan 2015, Button ve Alonso’nun zorlana puan aldığı bir sene oldu. 2016’da ise daha iyi gözüktüler ancak yine zorlana puan alıyorlardı. Alonso’nun motor hakkında söylediği, “GP2 Motoru, GP2 MOTORU!” veya “Motor çok iyi hissettiriyor, eskisinden daha yavaş” sözleri McLaren’i özetliyordu.
2017 senesinde Button’un yerine gelen Vandoorne beklentilerin altında kalarak vasat bir pilot oldu. 2017 McLaren-Honda’nın ikinci döneminin tartışmasız en kötü senesiydi. Çok zor alınan puanlar, gitmeyen araba derken McLaren’in canına tak etti ve Honda ile birlikteliğe son verdi. McLaren, 2018’de iki seneliğine Renault ile anlaştı. Sene başında takım fena gözükmese de yarışlar geçtikçe rezil duruma döndü iş. Takım yine tarihinin en kötü sezonlarından birini geçirdi. Sene sonu hem Alonso hem de Vandoorne takımdan ayrıldı.
Diriliş, CarLando, Monza 2021 ve ötesi (2019-2021?)
2019, takım için çok kritik bir seneydi. Takıma Alonso ve Vandoorne yerine gelen genç ve hızlı iki isim takımın çehresini değiştirdi ve takım küllerinden doğmaya başladı. Carlos Sainz ve Lando Norris takım adına çok önemli sonuçlar kazanarak takım yönetiminin güvenini kendine getirdi. 2014’den sonra gelen ilk podyum bu sene oldu. 20. başladığı yarışta 3.lüğe kadar yükselen Sainz, takımın makus talihini kırdı. Takım bu seneden sonra rotasını 2021’de gelecek kural değişiklikleri ve o değişiklikler çerçevesinde şampiyonluklara çevirdi. Ancak, pandemi dünyaya geldi ve her şeyi olduğu gibi F1’i de değiştirdi. Kurallar 2022’e ertelenirken McLaren takımı da halihazırda olan kurallara daha çok yatırım ve geliştirme sağladı. Geç başlayan 2020 sezonunun ilk yarışında Lando Norris kariyerinin ilk podyumunu kazandı. 2020’de istikrarlı bir şekilde puan almaya devam etti. Monza 2020’de Sainz yıllardır özlenen galibiyeti son turda kaçırdı. Takım sezonu uzun zaman aradan sonra ilk defa ilk üçün içinde bitirdi.
Bu sezon başlamadan önce, Sainz’ın yerine Ricciardo’yu kattı McLaren. 2021’de ise çok güçlü ve sürekli önlerde olan McLaren eski gücüne yavaş yavaş döndüğünü gösteriyor herkese. Norris kariyerinde patlama yaşamış durumda. 4 podyuma ulaşan genç İngiliz ilerleyen yıllarda McLaren’in şampiyonluk umutlarını taşıyor. Takım şu an Ferrari ile üçüncülük savaşı veriyor. Önde olan taraf McLaren. Gelelim Monza 2021’e. 2020 Monza’da galibiyeti Gasly ve AlphaTauri’sine kaptıran McLaren, bu sene favori olarak çıkmadığı bu yarışta erkenden öne geçti ve kontrol etmeye başladı. Ricciardo startta Verstappen’i geçerek liderliği aldı ve yarışın sonuna kadar hiç bırakmadı. Yarışta çarpışan iki şampiyonluk adayı Hamilton ve Verstappen birbirlerini imha edince ikinci sıra da Norris’e kaldı. Böylelikle 2021 sezonun ilk dublesi ve 2011’den sonraki ilk duble gelmiş oldu McLaren’e. Ertesi yarış, Norris yağmurda pole pozisyonunu elde ederek o özlemi de bitirdi. 47 tur lider götürdüğü yarışı yağmura ve Hamilton’a kaybeden Norris, kariyerinin ilk zaferini ertelemiş oldu.
McLaren gelecek için özellikle seneye gelecek kurallar için belki de öne çıkan takım olacak. Ancak nolursa olsun McLaren’siz bir F1 düşünülemez.