Avrupa’da futbolda neler olup bittiğini, haftanın eşleşmelerini ve zaman zaman çeşitli magazinleri irdeleyeceğimiz Seyyahı Avrupa’ya hoş geldiniz. Uzatmadan başlayalım.
Cristiano Ronaldo
Fabrizio Romano’nun birkaç haftadır Cristiano’nun artık ayrılmak istediği yönünde yaptığı haberleri bugün Allegri doğrulamış oldu. Bugün Allegri yaptığı açıklamada Ronaldo’nun yönetime ayrılmayı kafasına koyduğunu belirttiğini ve takım arkadaşlarına da bunu söylediğini basına paylaştı. Son antrenmana çıkmayan Ronaldo, Empoli kadrosunda da yer almayacak.
“Onde Cristiano?”
Daha ilk aşamada zaten haberler çıktığında Ronaldo’yu karşılayabilecek güçteki takımları düşününce doğal olarak kalan birkaç aday vardı sadece. PSG ilk başlarda önde görülse de City transferi bitirmek üzere gözüküyor. Açıkçası ben bu transferi Pep’in çok istediğini düşünmemekle beraber, politik bir yönü olduğunu düşünüyorum. Katarlılar Messi’yi Paris’e katmışken Arap milyarderler de “o zaman biz de Ronaldo’yu getiririz” iması veriyor bana kalırsa. Saha içine bakacak olursak Grealish, De Bruyne, Bernardo hatta Mahrez gibi ön hatta sahip bir takım için Ronaldo aranan santrafor değil. Size bağlantıyı vermez; kontra prese asla yardım etmez, müthiş bir bireysel yeteneği vardır top tutma konusunda ama sizin ondan topu alacağınızın bir garantisi yoktur. Ronaldo’yu sol önde ya da en uçta kullanacağını düşünürsek Grealish eğer Ronaldo önde olursa sol, solda olursa sol içte oynayacaktır fakat bu rakip takımların sağ kanadı otoyol gibi kullanabilmesine yol açabilir çünkü şu an City’nin elinde oyunu biraz olsun dengeleyebilecek daha tutucu bir sol bek de yok, aslında vardı fakat Mendy’nin tutuklanmasıyla kalmamış oldu diyebiliriz.
Bu transferin Pep için yorucu başka kısımları da olacaktır. Sonuçta Ronaldo size oyunda istediğiniz hiçbir şeyi vermese bile Serie A’da kötü bir sezon geçirirken bile 20 golü gözü kapalı atan bir adam City’de toplam tüm branşlarda 40-50 gol bandını zorlayacaktır ki bu da sizi doğal favori yapar. Fakat hatırlatmak istediğim şey, Pep Guardiola zamanında Messi için oynadığım en iyi oyuncu demiş, geçen sene Ocak ayında ise “çalıştığınız en iyi 9 numara kim?” sorusuna “Çalıştığım en iyi 4, 5, 6, 7, 9, 10, 11 numara Lionel Messi” cevabını düşünmeden vermişti. Bunun küçük bir ukte olacağına ben de katılmakla beraber, İngiliz basınının olası transfer sonrasında bunu sormamasını ihtimal görmüyorum.
*EKLEME*
Bu yazı yazıldığı esnada gündeme Manchester United Ronaldo haberleri düştü, olası transferden sonra onu başka bir yazıda değerlendireceğim fakat açıkçası ben Ronaldo’nun ManU kadrosu için aranan kan olduğunu düşünüyorum! Eksik her şeye cuk oturuyor resmen.
Tottenham Hotspur
Bu sefer olabilir.
Tottenham Hotspur bu sene de güzel başladı. Sene başı taraftarlara sorsanız potansiyel bir 6 puan kaybı olan iki maç fikstürü vardı önlerinde ancak Kane olmamasına rağmen ben dahil Nuno Hoca’nın bu kadar başarılı başlamasını hiç kimse bence beklemiyordu. Yıllardır “hızlı, fırfır kanat” olarak korkunç tabirlerle adlandırlan Lucas Moura’nın, sokak futbolundan geldiğini hatırlatan oyunlar gösterdiği iki hafta oldu. Kontraya çıkarken Dele ile birlikte topu en iyi yönlendiren Lucas, hızlı hücumların en önemli parçalarından biri olsa da Heung-min Son, gerek sağ gerekse sol ayağıyla o kadar ölümcül ki, gerçekten o değil başkası olsa zaten City maçındaki gol asla atılamayacağı için aslan payı onun.
Savunmayı takım halinde güzel yapan bir Spurs var yıllar sonra. Mourinho gittiğinden beri gönderme yaparcasına ön alanda baskı ve kontra pres yapan Dele Alli için belki de sıçrama için son şans. Bir diğer yandan tabii ki adı bir Türk takımıyla geçtiği için 2 haftada bir süperstar haline gelen Tanganga’yı ve birkaç senedir alttan bağıra bağıra gelen Skipp’i es geçmek istemiyorum. Skipp yürüyen Tottenham adeta, müthiş bir adanmışlık ve kalite katıyor orta sahaya.
Højbjerg, dünyanın en “underrated” oyuncusu sanırım artık değil çünkü değerine varıldı EURO ile birlikte sanırsam. Onu izlemek büyük bir keyif.
Artık Kane de tam olarak döndü. Hala Tottenham bir şampiyonluk adayı bence dememeliyiz ancak bize ligde çok güzel goller ve keyifli “Big 6” maçları izletecekleri kesin gibi gözüküyor. Son’un ve Højbjerg’in 11’de olduğu her Tottenham maçını izlemenizi öneririm.
BUNDESLIGA
18 takımın Bayern’in şampiyon olması için çarpıştığı lige hoş geldiniz. Durun durun hemen gitmeyin, bu sene işler farklı gidebilir.
Bayern’in doğal favori olduğunu söylemek tabii ki hala doğru ancak bu sene sanki raylar hala tam oturmadı. Açılış haftasında Gladbach’la 1 puanı paylaşan Bayern, evinde Köln’ü zor geçti. Bu sene her ne kadar gerçekten takılabilir gibi gözükseler de kupayı onların elinden almak isteyecek bir takım gözükmüyor, daha doğrusu onların sayısı birden o kadar fazla ki, bölünüp birbirlerini de yiyip genelde Bayern’i şampiyon yapıyorlar son birkaç senede olduğu gibi.
Dortmund Sancho’yu ve Delaney’i kaybederken takıma Donyell Malen’i katmayı başardı. Kısa vadede neredeyse hiçbir şey katacağını düşünmesem de Dortmund tedrisatından geçip de 50 Milyon olamayan son 10 senede zaten bir oyuncu var, o da Fatih Karagümrük’e geçtiğimiz hafta kiralık gitti. O yüzden en azından güzel bir gelir kapısı Malen.
Transferler haricinde Reus’un iyi döndüğünü, Haaland’ın futbola aç kaldığını gol iştahından söyleyebiliriz. Dortmund’un zirve için hala biraz zamana ihtiyacı var.
Benim gözümde zirveyi zorlayabilecek diğer 3 aday Gladbach, Leipzig ve Frankfurt iken Leipzig haricindeki ikili lige galibiyetsiz başladılar 2 hafta itibariyle. 3 takımın de en büyük ortak özelliği dinamik ve boğucu olmaları, belki de bir sürpriz görebiliriz.